HEM BİZİ HEM DE KENDİNİ Mİ YAKTIN BABA ?

Ekim 24, 2015

Mart 15, 2010

 Dar gelirli bir Memur Ailesinin çocuğu olarak dünyaya geldin Baba.

Dedemin memuriyeti sebebiyle Ankara ‘ da doğdun. Sonra Trabzon, Elazığ, Diyarbakır, İzmir dolaştın durdun. İlkokulu Diyarbakır ‘ da, Ortaokulu da  İzmir ‘ de birincilikle bitirdin Baba.

Fen Lisesini kazanmana rağmen, tutturdun subay olacağım diye. İmtihanı kazanıp, Askeri Liseye gittin . Sivil liselerde tatil başlarken, sen bir aylık Askeri Eğitim Kampına gittin. Bir ay tatil yaptıktan sonra, okulların açılmasına bir ay kala, gene Askeri Okulun yolunu tuttun Baba.

Harp Okulunda Babanı kaybedip, öksüz kaldın. Harp Okulundan mezun olduktan sonra, üç yılda bir, o yer senin, bu yer senin dolaşıp durdun. Teğmenken tayin olduğun yeri  harita göstermiyormuş. ” Bulucaz artık” demişsin Baba.

Teğmenken Üniversite Sınavına girmişsin. Utanmasan birinci olacakmışsın. Spor olsun diye Hukuk Fakültesini de bitirmişsin. Oysa, bir Profosör Başbakan ‘ a ” Üniversite mezunu değilsin, sıkıysa diplomanı göster ” demesine rağmen, ” tık yok ” Baba.

Ablamın doğumunda varmışsın ama, beni doğduktan 22 gün sonra görmüşsün . Sık sık tayin olduğumuzdan dolayı doğru dürüst bir arkadaş edinemedik. Sürekli okul değiştirdik Baba.

Güneydoğu’da toplam altı yıl görev yaptığında, bizleri “Güvenli değil oraları, zaten sık sık operasyonlara katılacağım. Sizlere zaman ayıramam ” diye yanında götürmedin. Bizleri buralarda yapayalnız bırakıp, gittin ve oralarda askeri misafirhanelerde sefil oldun Baba.

Dağlarda, bayırlarda PKK ile savaştın durdun. Kuzey Irak Operasyonuna katıldığında senden 40 gün haber alamadık. Sonunda, görevini tamamlayıp  yanımıza döndüğünde, bize aldığın  ” üstün cesaret ve feragat madalyası ” nı gösterdin Baba.

Sabahın köründe evden çıkıp, akşam geç vakitlerde eve gelirdin. Hafta sonları da hep Karargahtaydın. Tabikatın, eğitimin, denetlemelerin bir türlü bitmedi Baba.

Bildik bileli İngilizce çalışırdın, ” bir lisan bir insan, iki lisan iki insan ” derdin. Yurtdışı kurslara, yurdışı görevlere gittin. Ne de güzel İngilizce konuşurdun. Oysa, Ülkenin Başbakanı, ingilizce olarak diplomatik lisanda ” bir dakika ” bile diyemiyor  Baba.

Genel Sekreterlik görevinde bulunduğun zaman, bir Holding Patronunun maaşının üç katı paraya teklif ettiği işi kabul etmeyip, ” ben askerlik görevinden ayrılamam ” diyip, bizleri çıldırttın. Ailece sana bir ay küstük baba.

Hep emekli olmanı bekledik.  Emekli olsa da, bir dinlenip, yılların acısını çıkarsa diye düşündük. O gün gelince de çok sevindik. Tam emeklilik moduna girdiğinde, bir sabah kapı çalınıp içeriye kirli sakallı bir sürü polis doldu. Evin her tarafını arayıp, seni götürdüler. Bir PKK’lı terörist senin için ihbarda bulunarak ” onu yaptı, şunu yaptı ” demiş Baba.

Silivri ‘ de seni ziyaret ettiğimizde çok üzülüyoruz. Olayları halen anlayamadığını söylüyorsun. Ancak, biz anladık. Geçenlerde PKK ‘ lı teröristler geldi. Devlet erkanı çiçeklerle karşıladı teröristleri. Başbakan ” çok güzel şeyler oluyor ” dedi. Şimdi teröristler açılıştan açılışa koşuyorlar. Bir kürtçe tiyatro oyununda da Devletin  Valisi ile beraberdiler. Senin dağlarda savaşırken aldığın bir aylık maaşı bir gecede yiyen tiplerin kurduğu TÜSİAD ‘ da , askerlerin uydurma senaryolarla tutuklanmaları için ” iyi şeyler oluyor bu ülkede ” dedi Baba.

Senin ” hadi bu da aradan çıksın ” diye bitirdiğin Hukuk Fakültesinden mezun olanlar ” hukuğun gereğini yapıyoruz ” diye, sana her türlü hukuksuzluğu uyguluyorlar Baba.

Üç çirkin ve kıllı adam ; TV , TV gezip, Türk Silahlı Kuvvetlerine her türlü hakareti yapıyor. Gözü dönmüş bir kadın köşe yazarı ” TSK, PKK ‘ dan daha tehlikelidir ” dedi Baba.

Genelkurmay Başkanı ; bırakın sizlere sahip çıkmayı, Başbakan ‘ ın dediğine göre ” Başbakanla çok iyi paslaşmalar ” yapıyormuş. Geçenlerde bütün orgeneral ve oramiraller toplandığında ” galiba bu sefer sizlere sahip çıkacaklar ” diye heyecan yaptık. Sonunda sadece eski Kuvvet Komutanları serbest kalıp, onların emir vererek Harp Oyuna gönderdikleri bütün subaylar tutuklanınca , gene paslaştıklarını anladık Baba.

Gece, gündüz demeden bu ülke için beş kuruş maaşa hizmet ettin.
Şimdi PKK ‘ lı bir terörist kadar değerin yok. Yobazın da zulmü her geçen gün artıyor. Dün gece Annem, Ablam ve ben, yalnızlığın da verdiği acı ile uzun uzun düşündük. Acaba, bu kadar yüksek seviyedeki kapasiteni ve kaliteni subaylık mesleğinde kullanmayı tercih ederek,

HEM BİZİ, HEM DE KENDİNİ Mİ YAKTIN BABA ?

Eşrefpaşalı

 

 


FAKİRSİN , SANIRIM FAKİR KALACAKSIN

Ekim 24, 2015

Mart 1, 2010

    “ Fakir kaldık , açız, sefil durumdayız “ diyorsunuz. Doğrudur, fakat size kötü  bir haberim var. Sanırım fakir kalmaya devam edeceksiniz. “ Neden “ diye sorarsanız, elimden geldiği kadar açıklamaya çalışacağım.

    Yürüyüşüne kurban olduğunuz kişi ; “ okula yırtık ayakkabı ile giderdim “ demesine rağmen, şimdi dünyanın en zengin adamlarından birisi, hatta çocuğunun gemisi  bile var.  

Oğlu mısır ithal etmeden önce KDV ‘ yi kaldıran, ithal işleminden sonra tekrar koyan Maliye Bakanı ‘ nın yaptığı abuk sabuk esprilere gülerken “ ne tatlı adam “ diyorsunuz.

     Hiç alakası olmadığı halde,  Abdullah GÜL ‘ ü George COLONEY ‘ e, eşi Hanımefendiyi Sophie LOREN ‘ in eşarplı haline benzetiyorsunuz. 

      Almanya Hükümeti, Deniz Feneri için ” asrın soygunu “ demesine rağmen, bu Deniz Feneri Dosyasına ne olduğunu merak etmiyorsunuz. ”  Neden bir dosya, bir günde Erzurum ‘ dan İstanbul ‘ a giderken , Deniz Feneri dosyası bir yılda getirilemedi “ diye sormuyorsunuz.

Her şey için “ Ağam, şeyhim, şıhım bilir “ diyorsunuz. Topraklarınızı elinizden  alan ve sizleri köle yapmak için elinden geleni ardına koymayan insanları Meclise taşımak için işaret ettikleri partilere oy veriyorsunuz.

    Feodal düzene (  Siyasal  gücü elinde bulunduran, toprağın mülkiyetine veya imtiyazına sahip olan bir derebeyler  sınıfı ile bu sınıfa bağımlı köleler sınıfının oluşturduğu idari düzen ) karşı çıkacağınıza, bu düzenin bir parçası oluyorsunuz.

   Bu ülkenin kurtarıcısı Mustafa Kemal ATATÜRK ‘ ü eleştiren, sizin en çok ihtiyacınız olan cumhuriyetin değerlerini zedelemek için elinden geleni ardına koymayan işbirlikçi Televizyon kanallarını izleyip, radyolarını dinliyorsunuz.

     Bir seçimden , diğer seçime kadar geçen sürede, kimseden bir destek görmemenize rağmen, seçim zamanı bir torba kömüre, bir torba bulgura  onurunuzu, pardon oyunuzu satıyorsunuz.

Sizleri aydınlatmak amacıyla, ölümü göze alıp köyünüze gelen ve kahvede “ Sizleri bu sefalet ve açlıktan kurtarmak için geldik “ diyen gencecik üniversite öğrencilerini “ köyümüzü komünistler bastı “ diye jandarmaya ihbar edip, kaçmasınlar diye de önlerini kesip,  Jandarmaya yardım ediyorsunuz. Oysa , size gerçekleri anlatmak için köyünüze gelen ve bu uğurda  ölenlerin ekonomik durumları oldukça iyi durumdaydı. Sürekli ağlayarak sizi kandıran bir adamın sözüyle “ tuzu kuru ailelerin “ çocuklarıydı… onlar…

     PKK ‘ lı teröristler, sınırda devlet erkanı ile birlikte kahramanlar gibi karşılanırken, teröristlerin gizli tanıklıklarıyla , TSK ‘ nın madalyalı kahraman subayları zindanlara atılırken, “ demokrasi geliyor “ diye saçmalıyorsunuz.

     Onurlu bir direnişte bulunan Tekel İşçilerini hiç umursamıyorsunuz. “ Aralarına PKK ‘ lılar var , Ergenekoncular var “ diyecek kadar vicdandan, izandan yoksun insanlara tepki  göstermediğiniz gibi, o adamın temsil ettiği zihniyetin esiri oluyorsunuz.

     Başkalarına peşkeş çekerek, Tekel İdaresini  sattıkları yetmiyormuş gibi, Tekel işçilerine , Babasının parasını veriyormuş  gibi “ Kabahat bizde, sizlere merhamet gösterdik “ diyen bir zihniyete başkaldırmayıp, o zihniyete teslim oluyorsunuz. 

    Gecekondunuzda göstermelik iftar açan devlet büyüğünün , yaz tatillerinde yedi yıldızlı villalarda kaldığını göremiyorsunuz ve yaptığı “ fakir, fukara, gureba “ edebiyatına inanıyorsunuz.

     Yaşamım boyunca, sizler için sizden daha çok tepki verdim. Gençliğim isyan etmekle geçti. Neredeyse, Deniz Harp Okulu ‘ ndan atılıyordum. Son anda yırttım. Kusura bakmayın , ben de yoruldum artık.

    Sonuçta ; üzgünüm ama, uyanamadığınız takdirde, fakir kalmaya devam edeceksiniz. Hatta , bir devlet büyüğümüzün “ en az üç çocuk “ sözüne inanarak, düşünmeden  yaptığınız çocuklarınız, sizlerden daha fakir kalacak.

     Beni soracak olursanız, bütün yukarıda belirtilenlere tepki vermeme rağmen tuzum kuru değil ama, fena da sayılmam. Emekli maaşım bayağı iyi. Her ay üç, dört gün dışarıda yemek yiyebiliyorum. Oturduğum ev de deniz manzaralı. Allah geçinden versin, Kayınvalideyi kaybedersek, durumum daha da iyi olacak.  Artık, mahallenize, kentinize, köyünüze gelip “ sizleri açlık ve sefaletten kurtarmak istiyorum “ diyecek kadar da salak değilim.

     Ancak durumunuza ben de çok üzülüyorum. Hatta bugün üzüntümden “ Ferit Baba ‘ nın Yerinde “ bir büyük rakı devireceğim. Bir de bir ciğer yapıyorlar, parmaklarınızı  yersiniz.

     Kendinize iyi bakın. Yakında seçim var. Kömür, bulgur v.b dağıtacaklar. Bu arada sakın bana “ sen fakirliğin ne olduğunu biliyormusun “,  “ sen fakirliğin resmini çizebilirmisin Eşrefpaşalı “ ayakları atmayın. Kralını çizerim. Fakir olmasına rağmen, yaşamı boyunca onurlu bir duruş sergileyen, cumhuriyete ve laik düzene  bağlı , sıkı Atatürkçü Arap DOĞAN ‘ ın oğluyum ben. Kötü bir şey de  demedim. Sadece “ artık top sizde, uyanın “ dedim.

                                            Eşrefpaşalı


EMEKLİ SUBAYLARA BEDAVA KURS

Ekim 24, 2015

 

Şubat 1, 2010

 Görevde bulunan değerli subay arkadaşlar, öyle böyle sıraları geldiğinde emekli olarak , aramıza katılacaklardır. Ancak duyduğum kadarıyla, emekli olacak subayları sivil yaşama alıştırmak için kursa alıyorlarmış  ve kurs verenler de sivil öğretim üyeleriymiş. Siz onlara bakmayın, biz bizzat emeklilik hayatını yaşıyoruz. İnsan bir sorar.  Abi ne yapacağız diye!!!!!

          Bana ait bu blogta sizlere biraz yardımcı olayım dedim. Hayatın gerçekleri başka. Emeklilik hayatınızın mutlu, başarılı ve sıhhatli geçmesini diyorum. Konularımız aşağıda olduğu gibidir.

   1.a. KONU :

        Emekli olduktan sonra, emrimde dokuz yıl bilfiil görev yapmış olan bir Emekli Kıdemli Başçavuş ile yolda karşılaştım. Yanında eşi de vardı. Bana ” Vay Sühacığım, nasılsın koçum, iyimisin ” dedi. Sonra eşine döndü ” uzun yıllar beraber çalıştık, iyi çocuktur ” dedi.

  1.  ALINACAK DERS :

               1 nci alternatif : Bu normaldir. Artık ikiniz de , normal bir vatandaşsınız.  Bunlara alışmalısınız. “ Hayat acıdır “ diyip gerçekleri kabul edeceksiniz.

             2 nci alternatif : Emekli Astsubayı saygısızlığından dolayı Disiplin Mahkemesine verecek durumunuz yok. Bir güzel dövün. Eşi müdahale ederse onu da dövün, daha etkili olur. En azından bir daha  saygısızlık  yapmaz.

            Şimdi  Eşrefpaşalı ne yaptı  diye merak ediyorsunuzdur. Tabiî ki  2 nci alternatif. Geçenlerde Ailece yolda gördüm. Ailece selam verdiler. 1 nci alternatifi öylesine yazdım.

  1. a. KONU :

            Güney Deniz Saha Komutanlığında, Albay rütbesiyle  Muhabere Elektronik Bilgi  Sistemleri Başkanıyken , kızım  tanınmış bir Holding ‘ te çalışıyordu. Sahibi de  tanıdığım birisiydi. Emekli olduğumda beni telefonla aradı ve ” Komutanım ne yapıyorsun ? ” diye sordu. Ben de emekli olduğumu söyledim. Bana “ niye oldun “ diye sitem etti. Ertesi gün kızım işe 08.00 da gitti, 09.30 da ağlayarak geri döndü. Herhalde benden öyle, böyle bir menfaat bekliyordu ki, kızımı işten çıkarmış.

  1. ALINACAK DERS : 

           Emekli olduktan sonra, çocuklarınız işten çıkarılabilir. Hemen alternatif işler arasınlar, aynı  zamanda kendilerini alıştıra alıştıra  terapiye alın. Ben o HOLDING hakkında da gerekli işlemi yaptım, fakat size tavsiye edemem. Gücünüz yetmez , sonra üzülürüm. Siz bu durumu kabul etmek zorundasınız.

  1. a. KONU:

          Emekli olduktan sonra, sahibi arkadaşım olan bir Temizlik Şirketinden teklif  aldım.    ” Komutanım,  bana Güvenlik Şirketi kur. TSE VE ISO al, sonra her aldığımız ihaleden % 50 kar vereyim ” dedi. NOTER’ den sözleşme yaparak, ne gerekiyorsa yaptım. TSE ve ISO’ cular “ biz böyle hazırlık görmedik “ dediler. Hatta , hazırladığım dosyalardan , daha sonraki çalışmalarında faydalanmak üzere birer  nüsha fotokopi aldılar. Şirket Sahibinin, TSE ve ISO alındıktan sonra benden habersiz dört ihale aldığını tesbit ettim. Şimdi mahkemelik olduk. Avukatım “ kesin kazanırız “ diyor. Alacak, faizi ile birlikte neredeyse 40.000 TL. Ancak, meğerse Şirket üzerinde bir şey görünmezse, babayı alıyormuşuz. Araştırdım, yok gibi…

  1. ALINACAK DERS :

            Bizler para konuşmayı hem sevmiyoruz, hem de bilmiyoruz. Hiç utanıp, sıkılmadan, ” Kardeş , önce parayı göreyim ” diyin. Hatta, parayı aldıktan sonra gerekirse, işi bile yapmayın.  ” Ben adalete sığınıyorum , yargıya güveniyorum ” falan deyin. Onlar sizi mahkemeye versin. Zaten davalar, ortalama 3-4 yıl sürüyor. Zaman zaman da  ” isterseniz yarısını vereyim ” gibi laflar edip sinir edin. Ara sıra da onların duyacağı şekilde ” Yaa, Mahkemedeki bilirkişi arkadaşlar yemeğe davet ettiler gene, bıktım valla” gibi korkutucu ifadeler kullanın. Yarısından azına bile razı olabilirler.

  1. a. KONU :

          Ödemiş’ e bir iş için gittiğimde, sevdiğim emekli olmuş bir astsubayı mı da ziyaret edeyim dedim. Adresi ve telefonu olmadığından dolayı , Askerlik Şubesinden öğrenirim diye içeriye daldım. Kapıdaki askere ” oğlum Albayım, bir astsubayımın adresini alacağım ” dedim. Şube alarma geçti. Şube Başkanı  Binbaşı koşarak kapıda karşıladı.  İşimi süratle halletmeye başladı.  Sonra maalesef, hiç sevmediğim öldürücü soruyu sordu. ” Komutanım nerede görevlisiniz “. Ben ” Emekli Albayım” diyince, Binbaşı bir anda değişti. Dosyayı karıştıran askere “ bulun şu adresi artık “ diye fırça attı. Çayımı dilim yanarak süratle içip çıktım. Masasından kalkmadı bile. Kapıdaki nöbetçi ere de haber ulaşmış herhalde. Çıkarken, duruşunu bile bozmadı.

  1. ALINACAK DERS :

          Askeri Birliklere gitmek, ziyaret etmek gibi fikirlerden kendinizi arındırın. Demoralize olma ihtimali her zaman vardır. Unutun gitsin. Ne işiniz var artık Askeri Birliklerde. Ayrıca, hele hele daha önce görev yaptığınız makamları asla ziyaret etmeyiniz. Çünkü yerinize gelen subay, size birliği gezdirip, ” bakın sizden sonra neler yaptım, düzelttim burayı  ” gibi ifadeler kullanarak sizi üzebilir. Siz hep, şunu hayal edin ” Ulan güzelim birlik  şimdi ne hale gelmiştir.”  En azından mutlu olursunuz.

 5.a. KONU :

        İşyerime zaman zaman gelen emekli arkadaşların kılık kıyafetlerine ve saç traşlarına baktığımda,  ” Arkadaşlar, tekrar görevinize mi döndünüz, yoksa Seferberlik sırası  size mi geldi ” diye soruyorum. Bakın arkadaşlar, geçen yıl İstanbul ‘ a gitmiştim. Devre arkadaşlarım sağolsunlar,  benim için bir yemek organize ettiler. Yemek esnasında, bir  image maker ile çalıştığını değerlendirdiğim bir Emekli Albay arkadaşım bana ” Süha kaç gün buradasın ” dedi. Ben de ” İki gün sonra ayrılacağım ” diyince, konuşmalar devam etti.

   ” Benim bir kuaförüm var. Seni traş ettireyim “

  ” Niye saçım çok mu uzun “

  ” Yok ondan değil. Benim kuaför saçını kessin istedim “

  ” Niye saçlarımın nesi var “

  ” Çok iyi bir kuaför . Önce boyunu ve kilonu ölçüyorlar. Sonra kafanın dört yandan ( ön, arka ve iki yan ) digital resmini çekiyorlar ve bilgisayara yüklüyorlar. Uzman bir arkadaş bunları bilgisayarda değerlendiriyor ve nasıl bir saç şeklinin sana yakışacağına karar veriyorlar , ona göre traş ediyorlar “

     Arkadaşın bu sözlerinden sonra yıkıldım desem kelime yetersiz kalır. Resmen  darbe aldım. Sen git Orduevinin Berberinde  63 no’ lu sıranı  bekle !!!!!!!!!

  1. ALINACAK DERS :

        Arkadaşlar, okul yıllarında ve görevdeyken , ” kılında tüy var “ misali neler çektik . Rahat olun imaj değiştirin, kulağınıza küpe takmadıktan sonra bir sorun yok. Ekonomik imkanınız yeterliyse, bir imaj maker ile de çalışabilirsiniz. Sıkılacak bir durum yok. Örnekleri var yani…….

6.a. KONU ;

        Emekli olduktan sonra, büyük bir Şirketin Yönetim Kurulu Üyesi olan bir arkadaşım, Şirkette bir Müdürlük makamının boşaldığını , bu yüzden acele CV göndermemi istedi. Ben de eğitim durumumdan, hobilerime kadar her şeyi yazdım. CV ‘ yi okudum. Beni kesmedi. Biraz daha kuvvetlendireyim dedim. İngilizce bildiğimi nereden anlayacaklar diye , İngilizce Genel Dil Sınavında aldığım yüksek notu gösteren sayfanın fotokopisini de koydum. Sonra görev yaptığım  süre içerisinde   aldığım 16 takdirname ile İdari-Lojistik Brövesinin belgesini de koydum. Sonra iş garanti olsun diye , Yurdışında  ABD 6 ncı  Filo Komutanından ve NAPOLİ Türk Kıdemli Subaýından  aldığım takdirnameleri de ekledim.. Ulen , bir de BOSNA-HERSEK Savaşında göstermiş olduğum başarıdan dolayı  aldığım NATO Madalyasının Belgesini de koyayım dedim, koydum ve zarfı  kapatıp gönderdim. İçimden  de, ” adayları ezdim geçtim be “ diye düşündüm. Bu arada beni bir şeye benzetemeyenler de taş olmuşlardır herhalde.

        Sonucu beklerken, duydum ki, işi başkası  kapmış. Arkadaşıma ” Oğlum ne oldu ” dedim “  . O da        “ Abi, CV ‘ ni bir Yönetim Kurulu üyesi okumuş ve hemen yok etmiş.  Bu adamı işe alırsak, bizi yerimizden edebilir demiş  “ . Ben de ” kim o şerefsiz herif ” dedim . ” O Yönetim Kurulu Üyesi bendim abi ” dedi.

  1.      b. ALINACAK DERS :

      CV hazırlarken, biraz mütevazi davranın, hava atmanın alemi yok. Hatta CV nin sonuna ” Bu işe ihtiyacım var abi ” gibi ifadeler de yazabilirsiniz.

  1. a. KONU :

     Emekli olduktan sonra, sivillerden ” nasıl sivil yaşam zor değil mi ? ” veya ” hayatın gerçekleri dışarıda farklı değil mi ?, siz tel örgüler için de fazla bir şey görmüyorsunuz ” veya ” Askerlikte mantık yoktur, fakat sivil yaşamda mantık esastır “  gibi ifadeler duyabilirsiniz. Hiç ciddiye almayın. Tam aksine askerlik mesleğinin ne kadar zor olduğunu anlatın. Mesela benim anlattığım formatlardan birini kullanabilirsiniz. Ancak, patent hakkı bana aittir. Kullananlar İzmir Ferit Baba ‘ da rakı ısmarlıyor, bilginize…..

        ” Canım, ciğerim siviller, siz yolda yürümekten korkuyorsunuz. Yok yanımda yürüyen kapkaççı mı , yok karşı caddede yürüyen  tinerciler şimdi caddeyi geçip  benim yanıma gelirler mi ? “. Trafikte araba kullanırken  beş dakikada bir, diğer şoförler için ” Hasta bunlar hasta, ruh hastaları  ” veya ” Araba kullananların yarısı trafik teröristi be “  diye söyleniyorsunuz.  Trafik ışıklarında,  karşıdan karşıya geçerken, kuzeyliler, güneyliler savaşı gibi yaya geçidinin ortasında çarpışıyorsunuz .  Halkın hatırı sayılır bir kısmı tüküre tüküre yolda yürüyor . Gazete haberleri , TV ‘ ler her gün “ o bunu kesti, bu ona tecavüz etti, vahşet bu vahşet, bunlar insan olamazlar “ ifade ve söylemleri ile dolu.

     ” İyi de arkadaşlar, işte bu insanlar askerlik yapmak için bize geliyorlar, hem de birer-ikişer  değil , topluca geliyorlar. Şahsen bana her dönem 500 asker gelir. 500 askerden 100 tanesinin hareketleri resmen deli gibi. Askerleri inceleyen Psikiyatır “ Bu askerlerden 200 ‘ ünü her gün kontrol altında tutmanız lazım “ diyor. İyi de sıkıysa sen tut.  Bir de iyi niyetli ama, boş boş bakanlar var. Herhalde askere gelmeden önce yakınları, “ oğlum çok aktif olma, devamlı iş yaparsın. “ diyorlar. Gerçi yemiyoruz ama, biraz yıpranıyoruz tabii. İşte ben bu askerleri eğiterek,  koskoca birliği idare ediyorum ve gösterdiğimiz başarılardan dolayı da , her sene  Genelkurmay’ dan – ” Üstün Birlik Yetiştirme Takdiri ” alıyorum. “ Pardon ne demiştiniz , MANTIK mı ?.  Ben o MANTIĞI ekmek arası  yerim be. “

  1. b. ALINACAK DERS :

         Sivil yaşamdan korkmayın. Her işi en kral şekilde yaparsınız. Bizim işimiz TSK’ da daha zordu. Konu mantıksa, sivil yaşamımdaki iş hayatımda “ ödemeyi 4 Haziran günü yapacağım “ diyen , 4 Haziran ‘ dan sonra telefonunu açmıyor ve işyerinde de bir türlü bulunamıyor. “ Öldü mü ? “ diye soruyorum, “ Allah korusun “ diyorlar. İşte bu da bana mantıksız geliyor. Çünkü, benim mantığıma göre,  ödeme günü ortadan kaybolan asker kişi “ ya eceliyle ölmüştür, ya da utancından kafasına sıkmıştır “ . Sözleşme imzaladığınız bir Firma işe başlamayınca, arıyorsunuz Firmayı “ Yaa, ne oldu işe başlamadın “ diye sorduğunuzda, Firma Sahibi “ Vallahi Sözleşmeyi Amcaoğlu okudu, beğenmedi. Ya parayı artır, ya da mahkemeye ver “ diyor.  “ İyi de , Amcaoğlu kim lan… “ . İşte bu da nasıl mantıksa ben anlayamıyorum. Verdiğim örnekler dağları aşar, konuyu uzatmayayım. Askerlik göreviniz süresince aldığınız mantık, fazlasıyla yeterlidir ve hepsini kullanmamamızı tavsiye ederim. Çünkü iyi mantık yürüttüğünüz için, sizi sömürürler ve perişan ederler .

  1. a. KONU  : 

      Orduevlerine gidişlerde dikkatli olunuz. Özellikle, lobide oturup, çay içenler sıkıntı yaratabilirler. Göz göze geldiğinizde merhaba dedikleri anda yandınız. Bir gün o hataya düşüp ben de bir merhaba dedim. Emekli general çıktı. Beni esir aldı . Zaten anlattıkları konu hep aynıdır. Önce hangi devreden olduğunuzu, nerelerde görev yaptığınızı sorup,  sonra konuya girerler. Zaten bu kısım standart giriş kısmıdır. Ana konu ise , terfi sıraları  geldiğinde, hep dürüst , sözünü esirgemeyen, vatan millet sevgisi ile dolu oldukları  için hakları  yenmiştir. Emekli Korgeneral  “ terfide hakkımı yediler “ diyor. Millet Albayken, kırmızı kartla dışarı gönderilirken, amcamı Korgenerallik te kesmemiş . Beni esir alan bir Emekli General ile konuşurken, Orduevi Anons Sisteminden  ” Bay Süha DOĞAN resepsiyona lütfen ” diye bir ses duydum ve izin alarak resepsiyona gittim. Tecrübeli bir  Emekli  Albay arkadaşım ” Ulen kıyağımı unutma, hemen kaç “ dedi . Ben de süratle kaçıp, Orduevini  terk ettim.

  1. ALINACAK DERS :

            Orduevlerine hangi maksat ve hedefle gidecekseniz, o maksat ve hedefe konsantre olunuz ve sağla solla ilgilenmeden icra ediniz. Ben şahsen, Orduevinin Barına takılıyorum. Girerken kimliğimi gösterdikten sonra, Barda içtiğimi hatırlıyorum. Hesabı ödedikten sonra da kendimi bir anda Orduevinin dışında buluyorum. Bir insan bu kadar başarılı olur yani, kendimle gurur duyuyorum.

  1. a. KONU  : 

        Bazen bir Grup içerisinde veya özellikle  iş görüşmelerinizde  Emekli Albay olduğunuzu söylemeniz dezevantaj yarabilir.  Bunu şahsen yaşadım. Ancak subay olmak ta kolay değil. Burun kıvıran, surat asan, içten pazarlıklı tiplere hiç aldırmayın. İşi kaybedebilirsiniz, ama en azından kişiliğinizi korumuş olursunuz.  İnanın şartlar değiştiğinde , o tipler önünüzde ceket ilikleyeceklerdir.   

  1. ALINAN DERS  :

           Emekli asker olduğunuzu gereksiz yere söylemenin bir alemi yok.  Ancak mesleğiniz ile gurur  duymaya devam ediniz ve bundan asla taviz vermeyiniz. Aksi takdirde , özellikle yobazları memnun etmiş olursunuz. Hatta gerekirse, siz de AKP İktidarının bazı tipleri gibi zaman zaman demogoji ve ajitasyon  yapınız . Mesela, fırsat bulduğunuzda “ Operasyonlarda herkes birbirine ‘ ben kapıyı kırayım, sen içeri dal ‘ derdi. Zor günlerdi zor falan “ diyin.

10.a. KONU :

         Türkiye üzerinde oynanan bir oyunun parçası olarak, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapmış değerli ve kahraman subaylarımız, maalesef sözde Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınarak, “ suçsuz olduğunu ispat et “ denerek tutuklanmaktadırlar. Bazı subaylar, haklarında yapılan suçlamaları gururlarına yediremeyip, intihar etmektedirler. Hiç suçunuz olmadığı halde, bir gün kapınız çalınıp, alakasız suçlamalarla karşı karşıya gelebilirsiniz. Çaresiz kaldığınızda  “ gizli tanık olmak istiyorum “ diye dilekçe verin ve bütün suçları güzel bir senaryo içerisinde Hilmi ÖZKÖK ‘ e yükleyin. Merak etmeyin, eline verilen senaryoları bile okumayı beceremeyen Psikopat gizli tanık Osman YILDIRIM’ dan daha inandırıcı olursunuz.

  1.  ALINAN DERS :

          TSK ‘ ya zarar vermek adına, savcılarla köfte – ekmek yerken vır vır  konuşan , ancak Çetin DOĞAN Paşa “ Balyoz diye bir plan yok. Harp Oyunu senaryosundan zamanın Genkur Başkanı ‘ nın haberi var. Zaten Temsilci de gönderdi “ demesine rağmen , “ konuşmam , bahçede torunlarla oynuyorum “ diyen Hilmi ÖZKÖK ‘ ün de bir ders alması gerekir.   

                                                                                                        Eşrefpaşalı

 


EŞREFPAŞA ‘ DA BİR ” ARAP DOĞAN ” YAŞARDI

Ekim 24, 2015

Şubat 17, 2010

  1. İzmir Eşrefpaşa  Atilla Mahallesi 473 sokak, büyüdüğüm yerdi. Sokaktan  iki araba yan yana geçemezdi. İşin doğrusu , çocukluk yıllarımda ( 1960 – 1970 arası ) öyle bir sorun da yoktu. Mahallede zaten araba olmadığı gibi, pek araba da geçmezdi. Ben nostalji olsun diye arada sırada arabamla mahalleye gittiğimde, sokağın dar olduğunu fark ettim. Televizyon yok, radyonun iki kanallı olduğu yıllar. Mahallede herkes birbirini tanıyor. Genelde herkesin de bir lakabı var. İşte “ Arap DOĞAN “ o sokakta yaşıyordu.
  2. Lakabı “ Arap “ , ama Tayyip ERDOĞAN ‘ ın algıladığı anlamda değil. Maalesef  Tayyip ERDOĞAN         “ Arap lakabını bir aşağılama olarak kullandığımızı “ ifade etmişti. Bunu Babama bir haksızlık olarak gördüğüm için bu yazıyı kaleme alıyorum. Ne yazık ki, eline bir yazılı metin verilmediğinde veya cam ekrandan okumadığında, Tayyip ERDOĞAN ‘ ın kullandığı her cümle, öyle böyle birilerini üzüyor ve yaralıyor. Elinde bir metin veya ekran olmadığı zaman  yapacağı konuşmaları mümkün olduğu kadar az yapmasının daha uygun olacağını değerlendiriyorum.
  3. Atilla Mahallesi 473 sokakta birisi hastalandığında, seferberlik ilan edilirdi. Bir an önce sağlığına kavuşması için herkes elinden geleni yapardı. Arkadaşlarla paralarımızı birleştirip sinemaya giderdik. Her konuda birbirimize destek olurduk. Garibim Mahalleden çok başarılı insanlar çıktı. Rahmetli Babam, işte bu  Mahallede çok saygı duyulan birisiydi. Sanırım esmer olduğu için  “ Arap DOĞAN “ derlerdi.  Arap DOĞAN bana “ senin deniz subayı olmanı isterim “ dedi. Ben de oldum, hiç pişman değilim. Kardeşime de “ senin doktor olmanı isterim “ dedi. O da doktor oldu. Ne benim subaylığımı, ne de kardeşimin doktorluğunu gördü ama, içi rahat olsun Rahmetlinin.  
  4. Arap DOĞAN ; Devlet Memuruydu. Genelde her gün takım elbise giyerdi.  Atatürkçü, cumhuriyete bağlı, laik bir insandı. Ceketinin yakasında Atatürk rozeti bulunurdu. Tek kötü bir huyu vardı. O da alkole düşkün olmasıydı. Genelde ölçüyü kaçırırdı. Zaten ben Harp Okulundayken,  57  yaşında siroz hastalığından dolayı  vefat etti. Din ve inanç konusundaki görüşlerini hiç bilmiyorum. Bu konuda herhangi bir tavsiyesi de olmadı  bize. Herkesi kendi haline bıraktı. Namaz kıldığını, camiye gittiğini hatırlamıyorum. Fakat  zaman zaman , Tanrı ‘ ya dua ettiğini ben hatırlıyorum şahsen ” Ey Allahım sen kadar büyüksün, rakı, peynir, kavun üçlüsünü bizlere bahşettin. Sen , sen ne ulusun Allahım ” gibi.  Annem ise , beş vakit namaz kılardı. Başını eşarp ile örterdi. Babam ; Annemin namazı , niyazı ile gurur duyardı. Bazen bizi ” Anneniz namaz  kılıyor, sessiz olun ” diye uyarırdı. Ancak  Annem , Babamın çok içmesi sebebiyle ” içme şu mereti bu kadar , tadında bırak ” derdi. Dini bir gerekçesi yoktu, sağlık açısından söylerdi. Nitekim haklı çıktı, genç yaşta kaybettik kendisini . Ancak her ikisi de, ölene kadar birbirlerinin yaşam tarzlarına  saygı gösterdiler. 
  5. Kardeşler olarak ta, birbirimizi din, inanç  konusunda hiç sorgulamadık. Kardeşlerimle bu konuda bir  diyaloğa girmedim. Çünkü beni hiç ilgilendirmiyor. Sonuç olarak, bu konuda söylemek istediğim şudur ; Biz DOĞAN Ailesi olarak, birbirimizin din ve inancını  sorgulamadan, sevgi  ve saygı içerisinde içiçe yaşadık ve yaşamaya da devam ediyoruz. Bunda en büyük katkı, “ Arap DOĞAN “ a aittir. Ancak,  Allah ile kul arasındaki duygulara müdahale etmeyi kendilerine borç bilen yobazlar ;  14 yaşındaki kıza cinsel taciz uygulayan hasta ruhlu bir adam, sırf kendilerinden diye ” canım, kılarız bir imam nikahı olay biter ” diyecek kadar  da ahlak yoksunudurlar. Bu ülkenin,  din ve inanç konusunda  herkese saygı gösteren  Arap DOĞAN gibi düşünen insanlara artık öyle ihtiyacı var ki…

       Özlüyorum Atilla Mahallesi 473 sokağı ve o sokağın güzel , dürüst ve samimi insanlarını. Orada , bir zamanlar “ Arap DOĞAN “ yaşardı.

                                      Eşrefpaşalı

 

 


MICHAEL TODD VE BİNBAŞI AYDIN ESER

Ekim 24, 2015

Ocak 25, 2010

Michael TODD, İngiltere ’ de özellikle çocukların çok sevdiği bir pandomim sanatçısıydı. Kuzey Irak ‘ ta yaşayan kız arkadaşını ve kızını getirmek için  Süleymaniye ‘ ye gitti ve başına çuval geçirilip gözaltına alındı. Kaderi onu Türk askerleriyle Süleymaniye ‘ de birleştirdi. Başına çuval geçirilen Türk askerleriyle  ilk andan itibaren birlikteydi. Başına gelen bu acı olayı “Çuval ” adlı kitabında anlattı. İlginçtir, kitabın önsözünü Süleymaniye Türk Özel Kuvvetleri Komutanı Binbaşı Aydın ESER  yazmış. Ben çok beğendim. Bu önsözü askerlerimizin başına çuval geçirildiği halde, Rize ‘ de açılış yapan ve ” ABD ‘ ye NOTA verecekmisiniz ” sorusuna,  ” senin dediğin müzik notası ” diye dalga geçerek cevap veren Tayyip ERDOĞAN ‘ a, Olayı duyduğu halde sinsi sinsi gülüşlerine devam ederek Kayseri ‘ de mantı gününe katılan o zamanın Dışişleri Bakanı, bugünün AKP Cumhurbaşkanı ‘ na  ve gerek Genkur Başkanlığı döneminde, gerekse emekli olduktan sonra , TSK ‘ ya zarar vermek ve imajını bozmak için elinden geleni ardına koymayan Hilmi ÖZKÖK ‘ e ithaf ediyorum.

ÖNSÖZ

Seni ilk kez Kerkük yolunda, Ameriken askeri aracının kasasında, gözbebekleri şaşkınlıktan büyümüş bir halde etrafını incelerken tanıdım. Bana ait olan dünyadan çok uzaklarda, bu yabancılar arasında ne işim var dediğini duyar gibiydim. Fasılarla gözlerimiz ilişti, düştüğün cehennem deliğinden kurtulacak bir ip merdiven aradığını hissettim.

BAĞDAT. Ben ve arkadaşlarımın uzaylı olmadığını anladığın an.  Biz de senin gibi çirkef bir bizans oyununa kurban edilmiştik. Paylaştık. Artık seninle aynı dünyaya aittik. Gözlerimiz güvenle bakmaya başladı ve aynı lisanı konuşmanıza rağmen seni anlamamakta direnen ahmakların ait olduğun dünyaya  kilometrelerce uzak  kaldıklarına şahit oldun. İşte o an bana bir söz verdin. Zebanileri ahmaklardan oluşan cehennemden kurtulduğun gibi karşılaştığın rezil muamaleyi tüm gerçekliği ile ulaşabildiğin her insana aktaracaktın.

2003 ‘ten beri üzerine gordion düğümü kadar sağlam bir kilit vurduğum 4 Temmuz acısını seninle paylaşarak, temelinden çatısına kadar megolamanlık hastalığına yakalanmış bir toplumun sapkın egolarını diğer toplumlar üzerinde test etmesine seyirci kalmamak adına kaleme aldığın kitabına katkıda bulunabildiysem ne mutlu bana. Ne mutlu bana ki sözünün eri, cesur bir İngiliz ‘ i tanıdım.

Küçük bir kum tanesinin neden olduğu böbrek sancısını çeken bilir. Kum tanesinin oluşmasındaki hataları böbreklerde arayarak en kolay yol alan sorumluluktan kurtulmayı tercih eden özürlü beyinlere tavsiyem, kocaman böbrek taşları oluşmadan böbreklerini korumanın yollarıını araştırmalarıdır. Ateş bazen düştüğü yeri yakmaz, düştüğü yerden beyne kadar sıçrayabilir.

Bir olayın oluş nedenleri araştırılmadan yüzeyde görünen sonuçlara bakarak karar verenler tarih huzurunda mahçup olacaklardır. Ahkam kesmek hayat yolundan transit geçenlere yakışır. O çuvallar bizim başımıza geçirilmedi. Çuvalları kafalarına geçirenler kralın çıplak olduğunu hala göremiyor. Bence özürlü beyinleri dünyamızdan entegre etmek için özel bir çuval imal etmeli. Fiziksel sıkıntılarım geçti.  Ancak hala içimdeki hainlerin , dışımdaki densizlerin ruhumda bıraktığı yara onmadı. Kinim her geçen gün artıyor.

Ruhundan sayfalara aktardığın cümlelerin sana ne kadar pahalıya mal olduğunu, her paragrafın işkence ve haksızlıklara  maruz bırakıldığın bir günün karşılığı olduğunu  4 Temmuz cürufunun ağırlığı altında en fazla ezilen ben olarak taahhüt ediyorum. Umarım kitabın özürlü beyinlerin şok tedavisinde faydalı olacak bir doz olur.

Binbaşı Aydın ESER

Malesef  başına çuval geçirilen askerlerimiz ( 3 subay,  8 astsubay ) ABD askerleri tarafından ağır şiddete maruz kalmışlardır. Bundan büyük üzüntü  duydum. Bu konuda yetersiz kalan, ayakta duramayan, bu kardeşlerimizi  ABD işkencesinden korumaktan aciz, her kim varsa, başlarına daha kötü olaylar gelmesi için Tanrı ‘ ya  dua etmekten başka çare yok.

Sevgi ve saygılarımla,                     Eşrefpaşalı


DÜN AKŞAM HAFİFTE OLSA DÖKTÜM BİR KAÇ DAMLA GÖZYAŞI

Ekim 24, 2015

Ekim 26, 2009

  1. Son günlerde Türkiye ‘ de yaşanan olaylar canımı acıtıyor. Televizyonu açmak bile  istemiyorum. Şehit yakınlarının feryatları, gazilerimizin isyanları yüreğimi dağlıyor.  Ne oldu bize, buralara nasıl geldik…Nasıl başarabildik bu görüntüleri.  Dün , rahatsız olan bir arkadaşımın bir ilaç işi için 14.00 ‘ da Bürodan ayrıldım. 15.30 ‘ da  işim bitince , Büroya dönmekten vazgeçip, kendime izin verdim. Yaklaşık 16.00 sularında eve vardım. Evde bizim Cuci Han ( Köpeğim, 12 yaşında, 15 günlükken evimize gelmişti. Cengiz Han ‘ ın oğlunun ismini verdik ) ‘ dan başka kimse yok. Balkonda tezgahı kurdum, yanıma da Cuci Han ‘ ı aldım.  Evim, İzmir Hatay ‘ daki Kara Hastanesinin tam karşısındaki apartmanın çatı katı. Hastanenin Bahçesinde oldukça  uzun bir bayrak direği var. Bayraktan çizgi çekin, benim balkona denk  geliyor. Sanki bayrak benim balkonda dalgalanıyor. Bayrağın sol tarafındaki binanın üstünde Atatürk Büstü ve altında da “ BENİM MANEVİ  MİRASIM  AKIL VE  BİLİMDİR “  yazıyor. Hastanenin arkasında güzelim İzmir Körfezi ve 35.5 Karşıyaka……………… Manzara da uygun yani…………
  2. Mustafa Kemal ATATÜRK ’ün büstüne ve altındaki yazıya baktım, hafif içim burkuldu ve ilk kadehimi ATA ‘ ma kaldırdım. Sonra güzelim dalgalanan bayrağımıza baktım ve ikinci kadehimi de cumhuriyetçi, Atatürkçü, laik, bu ülkenin vatansever  insanları için kaldırdım. Sıra İzmir Körfezindeydi. Deniz durumu fena sayılmazdı. Aslında deniz hayatı gerçekten zordur. Emekli Deniz Subayı olduğum için için iyi bilirim. Üçüncü kadehimi de tüm denizcilere kaldırdım. 35.5 Karşıyaka ‘ ya baktım. Ara sıra atışırız, ama severiz birbirimizi. Çok sıkı cumhuriyetçi, Atatürkçü, laik bir halktan oluşur. Güzel insanlardır. Biz  Eşrefpaşalı olarak biraz entel buluruz Karşıyakalıları ama, dediğim gibi severiz. Kaldırdığım dördüncü kadehimi de 35.5 ‘ a. Beşinci dubleyi de tüm dostlarım için kaldırdım. Biraz da döndüm maziye, nereden nerelere geldik.  İçim acıdı………Hafifte olsa, döktüm bir kaç damla gözyaşı…………….
  3. Dün gece rüyamda da ; Hastanenin bayrak direğine tırmanıp, bayrağı yerinden çıkardım ve başladım caddede ” Türkiye laiktir, laik kalacak, şehitler ölmez, vatan bölünmez  ” diye koşmaya.  Sevdim ben şahsen rüyamı. Yarın da bazı arkadaşlarımla beraber bir yemekte olacağım. Bir restorandan çıkıp,  elinde Türk Bayrağı ile caddede koşan ve  bir adam görürseniz, hiç şaşırmayın…… İşte o adam benim dostlar……….

     Sevgi ve saygılarımla,                              Eşrefpaşalı

 


KENAN PAŞAMA ARZIM VAR

Ekim 24, 2015

Ekim 26, 2009

  1. EVREN Paşam, 1980 ihtilali ile ilgili olarak ” raferandum yapın. Suçlu olduğum konusunda çoğunluk sağlanırsa intihar ederim ” dedi. Biraz geçte olsa, bu konuda Paşama arzım var. Sayın Paşam, sakın olaki Anayasa raferandumundaki %  92 oya güvenme. Neden diye sorarsan , müteakip maddelerde arz edeceğim.
  2. İnsan oğlu nankördür  Paşam. 1980 öncesi Bakkaldan ekmek, yoğurt aldığımda bakkal beni ” siz uyuyun, ülke bitti. Siz ne biçim askersiniz ” diye fırçalardı. Oradan manava geçerdim, manav da ” al kirazı, eriki, afiyetle ye de, ülke elden gidiyor be, nasıl boğazından geçecek ”  diye kızardı. Halı saha maçında gol attığımda, arkadaşlar ” ulen pası verdik, kale boş, yuvarladın gitti,  gol diye bağırıyorsun, ülke batıyor be, gol atmak istiyorsanız, yıkın bu hükümeti ” derlerdi. Stresteyiz, iki kadeh atayım diye meyhanede içiyorum, yan masadan laf atarlardı ” oohhh, götürr,  götürr, ülke elden gitti, sen götürr  rakı , ciğeri, uykuluğu unutmuşsun, biz  ısmarlarız merak etme ” diye kalbimi kırarlardı. 
  3. Devrim olmadan ( Evren Paşam olmasaydı, adı devrim de olabilirdi. ) , eşime  ” ben artık bakkalın , manavın  yüzüne bakamıyorum. Halı saha maçında üç gol attım. Maçın en kötü adamı seçildim. Meyhanede her masadan laf atıyorlar.  Ben içkiyi bırakıyorum. Sporsa koşarım olur biter. Meyve pek önemli değil, yemeyiz anasını satayım. Ancak şu ekmek , yoğurt  işini ciddiye alalım. Ben nasıl ekmek ve yoğurt yapılır öğrendim. Omuz omuza bu işin altından kalkarız ” dedim.  Ancak  eşim  ” Hadi len, ben uğraşamam, yapın  darbeyi bu iş bitsin ” dedi.  Bilemiyorum, o da yargılanacak mı ?
  4. 12 Eylül  darbecilerinin yargılanması gündeme gelince, panik yaptım, ” ulan şimdi raferandum falan olur, Evren Paşa , emir verdiklerimi de yargılayın dedi. 12 Eylül öncesi bana fırça atanlara gidip destek alayım “ dedim. Önce, bakkala gittim. Bakkal ” Abi her şey çok flu , vallahi hatırlamıyorum. Evren Paşa çok ayıp etti ” dedi. Koştum manava, manav bizim Ahmet, ondan önce Babası Muharrem Amca yönetiyordu. Ahmet ölünce oğlu Kazım ‘ a kalacak. Yani Ailenin soy ağacını biliyorum.. Konuyu açınca, Ahmet , bana  büyük bir pişkinlikle ”  Vallahi , biz  burayı geçen sene devraldık, alakamız yok “ dedi. Halı saha desen, bu yaşta halı saha mı kaldı, pas geçtim onu. Koştum meyhaneye, açtım konuyu.  Bana ” Abi, biz bildik bilele,, iki kadeh attın mı, ne dediğin anlaşılmıyor ” dediler, iyi mi……….
  5. Sonuçta, sakın olaki bu halka güvenme Paşam. ” Yaşlıyım, henüz ilacımı almamıştım, dilim sürçtü falan ” de.  Paşam,  bir de intihar olayı çok ciddi bir iştir.  İki arkadaşı ve emrindeki iki personeli intihar etmiş  ve bu konuyu derinliklerine kadar analiz etmiş bir subayın konuşuyor. İntihar etmek  ile darbe yapmayı sakın birbirine karıştırma………Aman haa………….zor durumda kalabilirsin…………. 

İRTİCA BELGESİ

Ekim 24, 2015

Ekim 29, 2009

    Bu Belge ile ilgili olarak, çok çeşitli yorumlar yapılıyor. Melek yaşamı  büyük ana Karargahlarda geçen tecrübeli bir Karargah Subayı olarak , yorum yapmak benim de hakkımdır diye düşünüyorum. Bu  belge askeri yazışma kurallarına kesinlikle uymuyor. Her şeyden önce ” AKP ‘ Yİ VE FETTULLAH GÜLEN ‘ İ BİTİRME PLANI ” diye bir Plan ismi olamaz. Önüme böyle bir Planı getiren Karargah Subayının görevine son veririm ben.

   Bir Planın kısa bir kod gibi ismi olur  ve  Planın içinde Planın hedefi ve amacı açıklanır. İnsan Planı isterken yorulur …..( Oğlum bana, kozmikten AKP ‘ Yİ  VE FETTULLAH GÜLEN ‘ İ BİTİRME PLANI ‘ nı  getir bakayım gibi, komedi ötesi geliyor bana. ). Ayrıca,  Belge askeri formata da uymuyor. Dz. Kur. Albay Dursun ÇİÇEK ile beraber çalıştım. Ayrı Başkanlıklardaydık ama, en az 40 – 50  yazısına koordine maksadıyla imzamı/parafımı attım. Bu kadar kötü yazması bana pek mümkün görünmüyor. Bakalım sonu nereye varacak.

      Zaten, ne zaman Türkiye ‘ nın gündemi AKP aleyhine gelişse, hemen ortaya bir belge atılıp, gündem değiştiriliyor. Bu Belgeyi  TSK ‘ ya karşı yürütülen operasyonların parçası olarak görüyorum. Zira, yandaş basın acımasızca bu Belgeyi yayınlayıp, hem ülkenin içinde bulunduğu hassas  gündemi değiştirdi, hem de TSK ‘ ya olan saldırıların dozunu artırdı.

       Son olarak ta bir konuyu belirtmek istiyorum. TSK  içinden ayarladığın bir Albaya bir belge yazdırdın ve altına da imza attı. Belgeye ayrıca bir General ile Genkur Başkanının imza hanesini  açtı, fakat imzaları yok. Sonra  bu Belgeyi komployu kurduğu kişilere verdi. Şimdi bunun emrini Genkur Başkanı mı verdi olur.  Biraz akıl ve vicdan sahibi olunmasında yarar görüyorum.

        Savcılar, bu Belgeyi  belirli bir yandaş basına sızdırmadan ( Deniz Fenerinde olduğu gibi ) direkt TSK ile koordineli olarak soruşturmaya başlasalar dı, ben şahsen inanırdım. Şimdi , bu işte bir fetokulli var gibi geliyor bana…….

  Sevgi ve   saygılarımla,                Eşrefpaşalı